Yapay Zeka: Kimin Emrine Giriyor?
San Francisco'daki Sürücüsüz Taksi Protestosu ve Yapay Zeka Tartışmaları
San Francisco'da sürücüsüz taksi uygulamasına karşı gerçekleştirilen taksi şoförlerinin protestosu, yapay zekanın toplumdaki rolüne dair süregelen tartışmaları bir kez daha gündeme getirdi.
Bu tartışmaların merkezinde, ekonomist Maximilian Kasy'nin yeni yayımlanan eseri "The Means of Prediction: How AI Really Works (and Who Benefits)" (Tahminin Araçları: Yapay Zekâ Gerçekte Nasıl Çalışır ve Kim Yararlanır?) dikkat çekiyor.
Kasy, Chicago Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanan kitabında, yapay zeka etrafında dönen çelişkili anlatıların rastlantısal olmadığını savunuyor. Ona göre, "Yapay zeka insanlığın kurtuluşu" görüşünü destekleyenlerin çoğunluğu, zengin yatırımcılar ve teknoloji şirketlerinin yöneticileridir. Ancak bu grup, bu iyimserlikten elde edilen ekonomik ve politik kazançların farkındadır.
Aynı zamanda, bu gruplar devlet denetiminden de kaçınmayı tercih ediyor. Kasy, bu durumu açık bir "güç elde etme stratejisi" olarak tanımlıyor.
FELAKET SENARYOLARI
Nature dergisinde yayımlanan bir kitap incelemesine göre, ekonomist, öte yandan yapay zekanın insanlığı tehdit edebileceğini öne süren fütürist filozof ve düşünürlerin de bulunduğunu belirtmektedir.
Kasy, bu "felaket senaryoları" söylemlerinin çoğu zaman benzer teknoloji çevrelerinden gelen mali destek ile güçlendirildiğini ifade ediyor. Yani, her iki taraf da "satmaya değer bir hikâye" sunma peşindedir.
Eser, kamuoyunun bu karmaşık tartışmalarda kaybolmaması için yapay zekanın nasıl çalıştığını anlamasına yönelik temel bir okuryazarlık geliştirmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle otomasyonun iş kayıplarını artırabileceği bir gelecekte, halkın teknoloji konusunda bilinçli olması son derece önemlidir.
Kasy, yapay zekâ sistemlerinin toplumsal etkisini eşitsizlik ve güç yoğunlaşma bağlamında ele alıyor. Kitabın başlığı, Karl Marx’ın “üretim araçlarını kontrol edenler, toplumu da kontrol eder” sözüne atıfta bulunuyor.
Yazar, günümüzde “üretim araçlarının” yerini “tahmin araçlarının” (prediction engines) aldığını ve bu teknolojilerin istihdamdan sosyal medya içeriklerine, hatta askeri hedef belirlemeye kadar birçok alanda anlamlı kararlar alınmasına olanak tanıdığını vurguluyor.
“AÇIK VE ANLAŞILIR OLMALI”
Ancak bu tartışmanın demokratik bir biçimde yürütülebilmesi için, Kasy’ye göre, yapay zeka sistemlerinin çalışma biçiminin halka açık ve anlaşılır kılınması gerekiyor. Kitapta geniş yer ayrılan bölümler, “makine öğrenimi” ve “derin öğrenme” gibi teknik terimleri sade bir dille açıklamaktadır.
“Sinir ağları yapay beyin değildir” başlıklı bölümde ise, bu sistemlerin insan beynini taklit etmediği, yalnızca veriden örüntü öğrenen matematiksel modeller olduğunu vurgulamaktadır.
Kasy, teknoloji şirketlerinin "Yapay zeka insan gibi düşünür" ifadesini kasıtlı şekilde kullandığını savunarak, bu durumun teknolojinin sınırlarını ve ticari doğasını gizlediğini ifade ediyor.
Ayrıca, adalet, gizlilik ve açıklanabilirlik gibi ilkeler çerçevesinde yapay zekanın nasıl düzenlenmesi gerektiği üzerine tartışmalar yapmaktadır. Ancak kitabın dili zaman zaman akademik ve ağır bir yapıdadır; örnek olaylar sınırlı, tartışmalar ise sıklıkla teorik düzeyde kalmaktadır.
Örneğin, “adalet” bölümünde Kasy, “liyakat temelli ayrımcılık” kavramını irdeliyor. Burada, verimliliği en yüksek çalışanların seçilmesi amacıyla tasarlanmış bir işe alım algoritması örnek gösteriliyor. Bu mantık çerçevesinde, algoritma yalnızca kârı maksimize ediyorsa “adil” sayılıyor; yani adalet bile ekonomik verimlilik ile ölçülmekte.
Sonuç olarak "The Means of Prediction", yapay zekaya dair iyimser ya da felaketvari anlatılardan öte, bu teknolojiden kimin yararlandığını sorgulayan politik bir çerçeve sunuyor.
Kasy’ye göre, esas soru şudur: "Yapay zeka gerçekten insanlığın geleceğini mi şekillendiriyor, yoksa yalnızca gücü elinde tutanların çıkarlarını mı?"