Atilla Türkoğlu

Unutulmaz Bir Olay: 46 Yıl Geçse de İran’daki ABD Rehineleri Akıllarda!

Unutulmaz Bir Olay: 46 Yıl Geçse de İran’daki ABD Rehineleri Akıllarda!

İran-ABD İlişkilerinin 46. Yılı: Rehine Krizinin Etkileri

İran ve ABD arasındaki ilişkilerin önemli bir dönüm noktası olan rehine krizi 46. yılını doldurdu. 4 Kasım 1979'da Tahran'daki ABD Büyükelçiliği'ni işgal eden devrim yanlısı öğrenciler, 52 Amerikalıyı 444 gün boyunca rehin alarak iki ülke arasındaki ilişkilerde geri dönüşü olmayan bir kırılmaya neden oldu.

1970’lerin sonlarına gelindiğinde, Şah rejimi insan hakları ihlalleri, ekonomik eşitsizlikler ve özgürlük kısıtlamaları nedeniyle ciddi bir halk muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. Bu dönemde, Humeyni'nin liderliğindeki muhalefet halkın desteğini kazanarak 1979 yılında Şah’ı devirdi. Ancak Şah’ın ABD’ye sığınması, İran’da Amerikan karşıtlığını daha da arttırdı. Bu bağlamda bir grup öğrenci, 4 Kasım sabahı ABD Büyükelçiliği önünde toplanarak; Şah’ın iadesini talep etmek ve ABD’nin İran’ın iç işlerine müdahalesini protesto etmek amacıyla elçiliği işgal etti.

Elçilik binasına giren öğrenciler, 66 Amerikan vatandaşını rehin aldı. Olay, İran içinde hızla büyük bir destek buldu. Rehin alınanlar arasında kadınlar ve 13 Afrika kökenli Amerikalı kısa süre içerisinde serbest bırakıldı, bir kişi ise Temmuz 1980'de sağlık sorunları nedeniyle salıverildi. Kalan 52 Amerikalı ise 444 gün boyunca rehin tutuldu. Bu eylem, Humeyni tarafından desteklendi ve Humeyni, ABD'yi "büyük şeytan" olarak tanımlayarak elçilik işgalinin gerekliliğini savundu. Olay, dünya genelinde geniş yankı uyandırarak ABD için sadece diplomatik bir kriz değil, aynı zamanda ulusal onura yönelik bir saldırı olarak değerlendirildi.

Washington'ın Başarısız Kurtarma Operasyonu
Rehine kriziyle karşılaşan dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter yönetimi, ilk aşamada diplomatik çözümler aradı. ABD, İran’a karşı kapsamlı yaptırımlar başlattı. Diplomasi yoluyla krizi çözme çabaları sürerken, İran, halk desteğiyle rehineleri serbest bırakmayı reddetti. Krizin uzaması, ABD'de kamuoyunda büyük bir baskı oluşturdu. Carter yönetimi, ülke içinde yoğun eleştirilerle karşılaşırken, rehinelerin serbest bırakılmaması, Amerikan halkı açısından büyük bir travma haline geldi.

Kriz uzadıkça ABD yönetimi askeri müdahale seçeneğini değerlendirmeye aldı. 24 Nisan 1980'de "Kartal Pençesi Operasyonu" adı altında bir kurtarma operasyonu başlatıldı. Plan, ABD ordusuna bağlı bir komando birliğinin Tahran’a inerek elçiliği ele geçirip rehineleri serbest bırakmasıydı. Ancak operasyon, İran'daki Tebes Çölü'nde meydana gelen kum fırtınası ve teknikaliteli sorunlar nedeniyle başarısız oldu. Amerikan askerlerini taşıyan helikopter ile bir C-130 Hercules uçağının yakıt ikmali sırasında kum fırtınasının etkisiyle patlaması sonucu en az 8 Amerikan askeri hayatını kaybedince operasyon iptal edildi. Bu başarısızlık, ABD’de büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Kriz, 1980 ABD başkanlık seçimlerine kadar devam etti ve rehine krizi ile başarısız kurtarma operasyonu, Carter yönetiminin iç politikada desteğini sarstı, Ronald Reagan’ın seçimde zafer kazanmasını kolaylaştırdı.

Reagan’ın göreve başlamasının ardından, Cezayir’in arabuluculuğunda ABD ile İran arasında bir anlaşma sağlandı. Bu mutabakat, Cezayir Anlaşması olarak bilinirken, ABD, İran’ın yurt dışındaki bazı mal varlıklarını serbest bırakmayı kabul etti. 20 Ocak 1981’de, Ronald Reagan’ın başkanlık yeminini etmesinin hemen ardından 444 gün süren rehine krizi sona ererek rehineler İran tarafından serbest bırakıldı.

İlişkiler Onarılamaz Hale Geldi
Rehine krizi, iki ülke arasındaki ilişkileri kalıcı olarak etkileyerek ABD-İran ilişkilerinde tam bir kopuşa neden oldu. Olayın ardından ABD, İran’a karşı kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı ve diplomatik ilişkiler tamamen kesildi. ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları, petrol ve enerji sektörlerini, finansal kurumları ve birçok diğer alanı kapsayan ekonomik ambargoları içeriyordu.

Bu kriz, yalnızca İran ile ABD arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda Batı Asya’daki jeopolitik dengeleri de derinden etkiledi. İran, bölgede ABD karşıtı bir politika izlerken, ABD, İran’ı "Orta Doğu’daki en büyük tehdit" olarak tanımlamaya başladı. Bu süreçten sonra iki ülke ilişkileri, eski Başkan Barack Obama döneminde imzalanan, ancak yalnızca iki buçuk yıl yürürlükte kalabilen nükleer anlaşma dışında hep gergin bir seyrin içinde devam etti. İran’daki elçilik baskını, günümüzde de güçlü bir sembol olarak varlığını sürdürmekte. Tahran’daki eski ABD Büyükelçiliği binasında, "Casusluk Yuvası" adıyla düzenlenen müzede sergilenen belgeler ve duvar resimleri, ABD karşıtı propaganda amaçlı kullanılmaya devam etmektedir. İran takvimine göre 13 Aban'a denk gelen olayın yıl dönümü, ülkede "Küresel Emperyalizme Karşı Ulusal Mücadele Günü" olarak kutlanmaktadır.

Trump Döneminde Gerilim Had Safhaya Ulaştı
46 yıl geçse de 1979’daki elçilik baskını ve rehine krizinin etkileri, hala ABD-İran ilişkilerini etkilemeye devam ediyor. 2010’lu yılların başında İran ile ABD ve diğer Batılı ülkeler arasında nükleer müzakereler, diplomatik açıdan önemli bir dönemeç olarak değerlendirildi. 2015 yılında İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 5 daimi üyesi ve Almanya arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı adlı nükleer anlaşma, İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlama karşılığında ekonomik yaptırımların kaldırılmasını öngörüyordu. Uzun yıllar sonra Tahran-Washington arasında düşmanlıkları azaltma anlamına gelen bu anlaşma, İran ile Batı arasında bir yakınlaşma umudunu doğursa da 2018’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ABD’yi anlaşmadan çekti ve İran’a yönelik yaptırımları yeniden başlattı. Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimiyle birlikte anlaşmaya geri dönme olasılığı yeniden gündeme gelse de, Trump’ın uyguladığı yaptırımların kapsamı ve karmaşıklığı ile İran’ın nükleer faaliyetlerini hızlandırması ve bölgedeki gelişmeler, bu sürecin başarısız olmasına neden oldu.