Ulaşılması Güç Aşklara Kapılmanın Ardındaki Psikolojik Sebepler Neler?

Kovalamak ve Duygusal Ulaşılmazlık: Psikologlar Ne Diyor?
Uzman isimlere göre, birini kovalamak, kişiye bir hedef sağlıyor ve bunu yaparken biraz daha çaba gösterme eğilimini artırarak her şeyin düzeleceğine dair bir inanç oluşturuyor.
Psycholog Today'de yayımlanan bilgilere göre, duygusal olarak ulaşılmayan kişilere çekilmemizin temelinde üç ana neden yer alıyor:
ULAŞILAMAZLIK GÜVEN HİSSİ YARATIYOR
İnsanlar, genellikle duygusal olarak güvenli hissettikleri şeylere değil, tanıdık olanlara yöneliyor. Eğer çocukluğunuzda gördüğünüz ilgi tutarsız, koşullu veya yetersiz ise, belirsizliği sevgi ile ilişkilendirmiş olabilirsiniz.
Bu nedenle, partneriniz uzaklaştığında daha fazla sarılma eğiliminde olabilir, sustuğunda ise daha çok konuşmaya çalışabilirsiniz. Üstelik, size yalnızca birkaç parça sevgi gösterdiğinde bile bunun "gerçek bir şey" olduğunu düşünebilirsiniz. Bu durum, bilinçli bir seçim değil; çocukluk döneminde şekillenen bir bağlanma kalıbıdır.
2015 yılında Frontiers in Psychology dergisinde yayımlanan bir derlemede, erken dönem bağlanma deneyimlerinin, sonraki yaşamda duygusal norm algımızı şekillendirdiği vurgulanıyor. Sağlıksız ortamlarda büyüyen bireyler, zamanla samimiyet ve yakınlığı belirsizlikle karıştırabiliyorlar.
Çocukluk döneminde sevgiyi az gören bireyler, yetişkinlikte tutarlı duygusal bağları tehdit edici bulabilirler.
GERÇEK YAKINLIKTAN KAÇINIYORSUNUZ
Duygusal olarak ulaşılmaz kişilere duyulan ilgi, bazen gerçek yakınlıktan kaçınmanın bir mekanizmasıdır.
Kimliğinizi olduğu gibi açmak - iyi yönlerinizin yanı sıra, utandığınız veya bastırdığınız yönlerinizi de paylaşmak - reddedilme riskini beraberinde getiriyor. Ancak gerçek bağlar bu riskin içerisinde saklıdır.
Bu nedenle, çoğu zaman bağlanmaktan kaçınan kişilerle ilişkilenme eğilimindesinizdir. Onlar size tamamen ulaşmaz ama sizi tamamen de bırakmazlar. "Bir gün" diyerek umut verirken, aslında hiçbir adım atmazlar. Siz de bir yandan bu ilgisizlikten dolayı üzülürken, diğer yandan tam anlamıyla görünmenin gerektirdiği cesareti göstermemiş olmanın rahatlığını hissedersiniz.
2007 yılında Personal Relationships dergisinde yayımlanan bir çalışma, bağlılığı düşük bireylerin partnerlerinin kusurlarına hassas tepkiler verdiğini ve duygusal mesafe oluşturduğunu ortaya koyuyor. Oysa bağlı olan bireyler, belirsizlikle karşılaştıklarında bile ilişkiye tutunmayı sürdürüyor. Yani yakınlık; mükemmellikten ziyade, kalma cesareti ile ilgilidir.
SEVİLMEYE DEĞER OLDUĞUNU KANITLAMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ
Ulaşılmaz insanların peşinden koşmanın altında, öz değer ile ilgili derin bir inanç yatıyor olabilir:
"Eğer bu mesafeli, ilgisiz kişi beni severse... belki o zaman yeterli olurum."
Bu, çoğu zaman farkında olmadan gelişen bir düşüncedir. Çocukluk döneminde sevgi, hak edilen bir ödül gibi gösterildiyse -yani sevgi için "iyi çocuk" olmak, başarılı olmak ya da çaba harcamak gerekiyorsa- yetişkinlikte benzer ilişkilerde kendinizi bulabilirsiniz.
2020 yılında Journal of Personality and Social Psychology dergisinde yayımlanan kapsamlı bir analiz, özsaygı ile sosyal ilişkiler arasında güçlü bir geri bildirim döngüsü olduğunu gösteriyor. Yani kendimiz hakkındaki duygularımız, kurduğumuz ilişkileri etkiliyor. Bununla birlikte, ilişkilerimiz de özsaygımızı pekiştiriyor ya da zedeliyor.
Kendini sabote eden bir döngüye dönüşebiliyor. Sürekli ihmal edilen, tercih edilmeyen ilişkilerde bulunmak, bilinçsizce de olsa "sevilmeyi hak etmiyorum" inancını pekiştirebilir.
DÖNGÜ NASIL KIRILIR?
Başka insanların duygusal olarak ulaşılabilir olup olmadıklarını değiştiremezsiniz. Ancak bu döngüye neden çekildiğinizi anlamaya çalışabilir ve kendi içsel ihtiyaçlarınıza dürüst bir şekilde bakmaya başlayabilirsiniz.
İlk adım, bu kalıbın farkına varmaktır.
İkinci adım ise şudur:
“Ben bir ilişkiden gerçekten ne istiyorum?”
Ve cevabınız netleştiğinde, daha azına razı olmamayı öğrenmelisiniz.