Türk Dil Kurumu 93 Yaşında: TDK'nın Kuruluş Tarihi Nedir?

Türk Dil Kurumu’nun Tarihçesi ve Önemi
Türk Dili Tetkik Cemiyeti, 12 Temmuz 1932 tarihinde Atatürk’ün talimatları doğrultusunda kurulmuştur. Kurucu üyeleri arasında, dönemin ünlü edebiyatçıları ve milletvekilleri olan Sâmih Rif’at, Ruşen Eşref, Celâl Sâhir ve Yakup Kadri yer alırken, ilk başkanlık görevini Sâmih Rif’at üstlenmiştir. Cemiyet, Türk dilinin özgün güzelliklerini ve zenginliğini ön plana çıkarmayı, onu dünya dilleri arasında hak ettiği değere ulaştırmayı hedeflemiştir. Bu amaç doğrultusunda Türk dilini inceleme ve elde edilen verileri yayımlayıp tanıtma görevini üstlenmiştir. Hedeflere ulaşmak için izlenecek yollar şu şekildedir:
1. Bilimsel müzakereler yapmak;
2. Türk dilinin kökenlerini, gelişimini ve ihtiyaçlarını belirlemek ve düzenlemek;
3. Türk dilinin incelenmesine yardımcı olacak kaynakları elde etmek, eski kitaplardan ve ülkenin dört bir yanındaki halk dilinden derlemeler yapmak;
4. Cemiyetin çalışmalarının sonuçlarını çeşitli yöntemlerle yayımlamak.
Atatürk'ün hayatı boyunca, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında gerçekleştirilen üç ayrı kurultayda hem kurumun yönetim organları belirlenmiş, hem dil politikaları belirlenmiş hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 26 Eylül - 5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirilen Birinci Türk Dili Kurultayı sonucunda, kurumun “Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın” isimleri altında altı bölümde çalışmalarını sürdürmesi karara bağlanmıştır. İlerleyen kurultaylarda bu bölümlerden bazıları ayrılmış, bazıları ise tekrar birleştirilmiştir; ancak ana yapı değişmeden devam etmiştir. 1934 yılında gerçekleştirilen kurultayda cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki toplantıda ise Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir. Türk Dil Kurumu, kuruluşundan itibaren iki ana eksen üzerinde faaliyet göstermeye başlamıştır:
1. Türk dili üzerine araştırmalar yapmak ve bu araştırmaları teşvik etmek;
2. Türk dilinin güncel meseleleriyle ilgilenerek çözüm yolları bulmak.
Atatürk, Türk dili üzerine yerli ve yabancı araştırmaları bizzat gözden geçirerek, dönemin bilim insanlarını Türk dili üzerinde çalışmalar yapmaya teşvik etmiştir. Özellikle Türk dilinin en eski belgeleri olarak kabul edilen Göktürk (Runik) yazılı metinlerin ilk iki cildi, onun sağlığında yayımlanmış; 1940'lı yıllarda yayın hayatına girecek olan Dîvânu Lügâti’t-Turk ve Kutadgu Bilig gibi eserler üzerine de yine onun yönetiminde çalışmalar başlamıştır. Sonrasında birçok cilt halinde sunulacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü ile ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlatılmıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü ise Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulan önemli kaynaklardır. Atatürk, çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlası ve terimleriyle ilgili yapılan çalışmaları da dikkatle izlemekteydi.
Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuyla birlikte mevcut Türkçede hızlı bir arılaştırma hareketi başlamıştır. Atatürk'ün öncülüğünde, Türk dilinin yabancı kökenli kelimelerden arındırılması yönündeki çalışmalar 1935 yılına kadar sürmüş, bu tarih itibarıyla halkın diline yerleşen ifadelerin dilden çıkarılması uygulamasından vazgeçilmiştir. Atatürk'ün vefatından sonra da öz Türkçe akımı, Türk aydınları arasında sürekli tartışılan bir mesele olmuştur.
1936 Kurultayı’nda kabul edilen tüzük değişikliği ile tüzüğün birinci maddesinde, TDK’nın Atatürk önderliğinde kurulduğu şu ifadelerle belirtilmiştir: Ulu önder Atatürk’ün kutsal eliyle ve onun yüce Kurucu ve Koruyucu Genel Başkanlığı altında 12 Temmuz 1932’de oluşturulan "Türk Dili Tetkik Cemiyeti", "Türk Dil Kurumu" adını almıştır.
Atatürk, vefatından kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'na bırakmıştır. Bugün bu iki kurumun bütçesi, Atatürk'ün bıraktığı mirasla karşılanmaktadır.