Ekrem Tansel

Psikolojik Problemlere En Hassas Kişilik Tipi Ortaya Çıktı

Psikolojik Problemlere En Hassas Kişilik Tipi Ortaya Çıktı

Yüksek Hassasiyetli Bireylerin Ruh Sağlığı Üzerine Yapılan Çalışma Sonuçları

Dünyada bir ilke imza atan ve 12 binden fazla katılımcıyı kapsayan bir araştırma, yüksek hassasiyet düzeyine sahip bireylerin, daha az hassas olanlara göre depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunları yaşayabilme ihtimalinin daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.

Çalışmanın bulgalarının önemine dikkat çeken psikoterapist Tom Falkenstein, “Depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, agorafobi ve kaçıngan kişilik bozukluğu gibi çeşitli ruhsal sorunlarla yüksek hassasiyet arasında anlamlı ve orta düzeyde bir pozitif ilişki bulduk” şeklinde açıklama yaptı.

Klinik bağlamda yüksek hassasiyet, bireylerin fiziksel, duygusal ya da sosyal uyarıcılara yönelik merkezi sinir sisteminin daha fazla tepki verme durumu olarak tanımlanmaktadır.

Bu kavram, ilk kez 1990’ların ortalarında psikolog Elaine Aron tarafından ortaya konmuştur. Aron, bu bireylerin tehlikeleri algılama yeteneğinin genetik temellere dayandığını ve insan duygularını son derece hassas bir biçimde anlayabildiklerini belirtmiştir.


İlgili araştırmalar, yüksek hassasiyetli bireylerin (HSP) dopamin gibi nörotransmitter seviyelerinin daha yüksek olabileceğini ve bu durumun çevresel uyarıcılara karşı daha güçlü tepkiler vermelerine sebep olabileceğini göstermektedir. Bazı çalışmalarda ise çocukluk döneminde yaşanan travmalar, yüksek hassasiyetin sebeplerinden biri olarak tanımlanmaktadır.

Nicolas Kidman ve Miranda Hart gibi birçok ünlü isim ise kendilerinin yüksek hassasiyetli bireyler olduğunu kamuoyuna duyurmuştur.

Yeni gerçekleştirilen araştırmada, 12 yaş üzerindeki 12 bin 697 yetişkin ve çocuk üzerinde yapılan 33 farklı çalışma analiz edilmiştir. Katılımcıların ortalama yaşı 25’tir. Araştırma sonuçları, HSP bireyler arasında en yaygın ruh sağlığı problemlerinin depresyon ve anksiyete olduğunu ortaya koymuştur.

Bu araştırma, Clinical Psychological Science dergisinde yayımlanmıştır. Bilim insanları, yüksek hassasiyetin anksiyete ve depresyon gibi yaygın ruh sağlığı sorunlarıyla ilişkili olduğu bilgisini aktarmış ve ayrıca agorafobi ile kaçıngan kişilik bozukluğu ile orta düzeyde pozitif ilişkiler tespit ettiklerini belirtmişlerdir.

Yüksek anksiyete riski taşıyan bireylerde “derin düşünme” ve “aşırı uyarılma eğilimi”nin muhtemel nedenleri arasında yer aldığı ifade edilmiştir. Bu bireyler, olası olumsuz senaryoları daha detaylı bir şekilde kurabilmektedirler. Depresyonun ise daha çok çevresel faktörlerle ilişkili olabileceği vurgulanmaktadır.

Bununla birlikte, bilim insanları çalışmanın bazı sınırlılıklarını da kabul etmiştir. Örneğin, katılımcıların büyük bir kısmının yüksek eğitimli ve genç kadınlardan oluşması, bulguların tüm toplum için genelleştirilmesini zorlaştırabilir.

Öte yandan, elde edilen son veriler, pandemi öncesi döneme kıyasla ruh sağlığı desteği arayan birey sayısında yüzde 40 oranında bir artış yaşandığını göstermektedir.

Pandemi ve karantina sürecinin, çocukların duygusal ve sosyal gelişimlerine olumsuz etkileri olduğu da çeşitli araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Bu olumsuz etkilerin, ekonomik durumdan bağımsız olarak tüm çocukları etkilediği belirtilmektedir.