Mert Doğru

Prof. Dr. Türkçapar: Neden Zararlı İnsanları ve Durumları Tercih Ediyoruz?

Prof. Dr. Türkçapar: Neden Zararlı İnsanları ve Durumları Tercih Ediyoruz?

Neden Hep Kendimize Zarar Veren İnsanlarla Birlikte Oluyoruz?

Neden sürekli olarak beni aldatan insanlarla ilişki kuruyorum? Neden bana zarar veren kişilerle arkadaşlık yapmaya devam ediyorum? Niçin bu zararlı iş yerini terk edemiyorum? 

Bu sorular tanıdık gelmiş olabilir. Kendimizden veya yakın çevremizden bu soruları sıkça duyabiliriz. Dışarıdan bakıldığında, bize zarar veren bir kişiyle ilişki sürdürmek oldukça akıl dışı gibi görünebilir. Arkadaşlık, romantik ilişki veya iş ortamı gibi alanlarda, zarar gördüğümüzü bildiğimiz halde o ilişkilerde kalmaya devam edebiliriz. Bazı insanlar bir süre sonra bu durumu gözden geçirip sağlıksız ilişkilerden uzaklaşmayı başarabilirken, diğerleri aynı kötü durumu sürdürmeye devam edebilir. Bazı bireyler yaşadıkları olumsuz deneyimlerin ardından bu durumlardan kurtulabilirken, diğerleri benzer zorlayıcı durumlara tekrar tekrar düşer. Peki, neden bazı insanlar kendine zarar veren kişileri ve durumları çekim gücüymüş gibi seçmeye devam ederler?

BOZUK PUSULA: KENDİMİZ İÇİN İYİ OLMAYANI NEDEN SEÇİYORUZ?

Amsterdam Üniversitesi'nden araştırmacılar Renée Visser ve Arnoud Arntz, bu durumu "uyumsuz durum seçimi" olarak adlandırmaktadır. Bilişsel davranışçı psikoloji açısından, "Neden bazı insanlar, çoğu kişinin kolayca kaçındığı riskli durumları seçmeye devam eder?" sorusunu yanıtlamaya çalışmışlardır.

UYUMSUZ DURUM SEÇİMİ NEDİR?

“Uyumsuz durum seçimi” kavramı, romantik partner seçimi, arkadaşlıklar, yaşam alanı, sosyal medya, dijital platformlar, eğitim ve iş ortamı gibi birçok yaşam alanını kapsar. "Uyumsuz" ifadesi, kişinin duygusal ve fiziksel acı çekme olasılığını artıran, hatta yeni travmalara yol açabilecek durumları tanımlar.

Örneğin, çocukluklarında istismar yaşamış bireylerin yetişkinliklerinde istismarcı partnerler ile ilişki kurması, travma geçmişi bulunan bireylerin riskli mesleklerde çalışması ya da baskıcı aile ortamında yetişip benzer değerlere sahip partnerler seçmesi bu duruma örnek verilebilir. Bu tercihler, kişinin kendi mutluluğunu göz ardı ederek gerçekleştirilmektedir. Ancak, burada önemli bir detay bulunuyor: Kişinin gerçekten başka bir seçeneği olmasına rağmen zararlı durumu tercih etmesi gerekir; dışsal baskılar veya çaresizlik nedeniyle yapılan seçimler bu kategoriye dahil edilmez.

Bilinçli Olarak Kendimize Zarar Veren Seçimler Yapmanın Nedenleri Nedir?

Bu sorunun yanıtı için öne sürülen dört açıklama vardır:

1. Geçmişteki Travmaları Onarma Çabası

Birinci açıklamaya göre, insanlar geçmişte yaşadıkları olumsuz deneyimlere benzer durumları yaşayarak bu travmaları "onarmaya" veya kontrol altına almaya çalışırlar. Örneğin, çocukluğunda sevgi ve onay görmemiş biri, duygusal olarak mesafeli kişilerle ilişki kurarak onları değiştirme ve onların sevgisini kazanma umudunu taşır. Ancak bu süreç, çoğunlukla aynı travmaların tekrar yaşanmasına ve dolayısıyla hayal kırıklığına yol açar.

2. Alışkanlık ve Tanıdıklığın Çekiciliği

İkinci açıklamada, insanlar bilinmeyen durumlardan ziyade tanıdık olanları tercih ederler, bu durum zarar verici olsa bile. Psikolojide "maruz kalma etkisi" olarak bilinen bu olgu, bireylerin aşina oldukları uyaranlara olumlu yaklaşma eğilimleri ile açıklanmaktadır. Sürekli olumsuz deneyimler yaşamış bireyler, bu tür ortamları "normal" kabul edebilir ve belirsizlikten kaçmak için bu durumlardan uzaklaşmak yerine bu tür kişilerle ilişkiler kurmaya devam edebilirler.

3. Tutarlılık İsteği

Üçüncü açıklama, bireylerin kendi benlik algılarıyla tutarlı seçimler yapma eğiliminde olduğunu savunur. Düşük özsaygıya sahip biri kendini "değersiz" hissettiğinde, bu algıyla uyumlu seçimler yapabilir. Ayrıca, çocukluktan gelen değer yargıları da bu durumu etkileyebilir. Örneğin, tıp alanında çok sayıda doktora sahip bir ailede yetişen çocuk, istemediği halde tıp okumayı "zorunlu" hissedebilir.

4. Duygusal Kaçış

Son açıklama, uyumsuz durumların seçilmesinin aslında başka duygusal sorunlardan uzaklaşma yöntemi olabileceğini öne sürer. Sorunlu bir ilişkideki eşi "düzeltmeye" çalışmak, kişiye bir amaç verir ve bu sayede kendi gerçek sorunlarından uzaklaşmasını sağlar. Ayrıca, yoğun duygusal deneyimler içeren riskli durumlar, kişinin yaşadığı daha ağır duygusal acılardan uzaklaşma çabasına dönüşebilir.

ÇÖZÜM YOLLARI

Bu konuda yeterli bilimsel araştırma olmamakla birlikte, terapistler klinik gözlemlerine dayanarak, tedavi süreçlerinin ardından bireylerin kendileri için daha iyi seçimler yapmaya başladığını belirtmektedir. Bu, psikolojik tedavilerin "bozuk pusula" sorununu azaltmada veya ortadan kaldırmada bir umut oluşturabileceğini göstermektedir.

Araştırmacılar, bu alanda daha sistematik çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişilerin önyargılarını azaltmaya dönük kontrollü psikoterapi çalışmaları, uzun vadeli kazanımların kalıcılığının belirlenmesi açısından yardımcı olabilir. Ayrıca, bu döngüyü kırıp sağlıklı tercihler yapabilen bireylerin incelenmesi, önemli ipuçları sağlayabilir.

Sonuç olarak, kendi kendimize kurduğumuz bu tuzakların anlaşılması, sadece psikolojik iyilik halimiz için değil, aynı zamanda genel ilişki yapımızın olumlu yönde değişimi açısından da kritik önem taşımaktadır. Zira, bazen hayatta ve insanlarla olan ilişkilerimizdeki en büyük engel, kendi “bozuk pusulamız” olabilir.