Ekrem Tansel

Komplo Teorilerine Duyulan İlgi: Arka Planda Yatan Nedenler Neler?

Komplo Teorilerine Duyulan İlgi: Arka Planda Yatan Nedenler Neler?

Radyo Tiyatrosunun Tarihi Olayı: Orson Welles'in "Göktaşı" Yayını

30 Ekim 1938 günü, akşam saat sekizi gösterdiğinde, ABD'nin New Jersey eyaletindeki CBS kanalında "Mercury Theatre on the Air" programı, Türkçedeki adıyla Radyo Tiyatrosu yayını başlamak üzereydi.

Etki yaratan sesiyle Orson Welles, bu haftaki programda H.G. Wells'in bir bilimkurgu romanını seslendirmeye hazırlanıyordu. O gece, sıradışı bir şekilde kısa bir ön duyurunun ardından hemen hikayeye geçildi. Oyun, bir sunucunun panik içinde okuduğu şu haberle başlıyordu:

“Dikkat! New Jersey’de bir çiftlik arazisine dev bir göktaşı düşmüştür. Araştırma ekibi yolda…” İlk anda dinleyiciler, ne olduğunu tam anlamış değildi. Kısa bir süre sonra, “göktaşının” içinden canlıların çıktığı iddiaları ortaya atıldı. Polis istasyonları ve gazeteler, telefon yağmuruna tutulmuştu. Çoğu insan, uzaylıların dünyayı istila ettiğine inanarak paniğe kapıldı. O andan itibaren, bu kişiler için olay artık bir oyun değil, gerçekliğin kendisiydi.

Saatler ilerledikçe panik daha da yayıldı. New York'un dış mahallelerinde yollar tıkanmaya başladı. Orson Welles'in radyo yayını sona erdiğinde gerçeği açıklaması ve bunun sadece bir oyun olduğunu belirtmesi binlerce kişiyi etkilemedi; zira birçok dinleyici gerçek ile kurgunun sınırını çoktan aşmıştı.

Bu olay, insanların kısıtlı bilgi ile gerçeklik algılarının hızla kaybolabileceğini ve medya aracılığıyla kolayca yönlendirilebileceğini gösteren dikkat çekici bir örnektir. İnsanların bu kırılganlığı, komplo teorilerinin beslenmesine neden olan belirsizlik, duygusal yoğunluk ve yüzeysel ikna ediciliğin oluşturduğu zeminle doğrudan bağlantılıdır. Geçen seksen yılda teknoloji genişlese de, insan psikolojisi değişmemiştir. Bugün bile, insanlar, o akşam olduğu gibi, arzu ettikleri hikayelerin gerçeklik olduğunu düşünmeye devam ediyor.

KOMLO TEORİLERİNE İNANMANIN PSİKOLOJİK TEMELLERİ

Günümüzdeki komplo teorisyenleri, İran-İsrail arasındaki 12 günlük savaşı da "danışıklı dövüş" olarak değerlendirmekte; medya aracılığıyla sunulan savaşın aslında kontrol altında bir gerilim olduğunu, iki tarafın da kamuoyunu konsolide etmek ve dikkatleri farklı yönlere çekmek için bu “oyunu” sahnelediğini savunmaktadır. Tam bir radyo tiyatrosu kurgusu gibi.

Modern çağdaki bilgi akışının bu kadar kolay olduğu bir dönemde, neden komplo teorileri hala bu kadar etkileyici olmaya devam ediyor?

İnsan zihni, çevresindeki olayları anlamaya çalışarak belli örüntüler ve kalıplar bulmaya yönelir. Ancak dünya üzerindeki birçok gelişme, mantıklı bir açıklaması olmayan rastgele meydana gelen durumlardır.

Bir salgın, ekonomik kriz, terör saldırısı ya da doğal afet durumunda zihnimiz, "neden?" sorusunun cevabını aramaya koyulur. Komplo teorileri, bu karmaşık durumlar için basit, anlaşılır ve dramatik açıklamalar sunar.

Örneğin; küresel Covid salgınını ele alalım: Covid’in gerçek nedenlerini anlamak için birçok bilim dalı olan klinik mikrobiyoloji, halk sağlığı, genetik, moleküler biyoloji ve viral evrim teorisini incelemek gerekir. Fakat, "Çinliler tarafından laboratuvarlarda üretildi ve 5G şebekesi ile yayıldı" demek çok daha basit ve tatmin edicidir.

Modern dünyada bireyler, küresel olaylara etkide bulunamayacak kadar küçük ve güçsüz hissediyor. Bazı insanlar, karşılaştıkları rastgele, öngörülemez ya da açıklanması zor olaylar karşısında basit sosyopolitik açıklamaları tercih ederler. Komplo teorileri, bu güçsüzlük hissinin üstesinden gelmenin bir yolunu sunar. "Gerçeği biliyorum, sistem beni kandıramaz" düşüncesi bir kontrol yanılgısı yaratır.

ÜSTÜNLÜK HİSSİ VE ÖZEL BİLGİ İLLÜZYONU

Komplo teorilerine inananlar, kendileri dışında kalan herkesin kandırıldığına, büyük "sürüye" uyduğu inancındadır. Kendilerinin o sürünün dışında, sadece kendileri ya da sınırlı sayıda "akıllı" insanın gerçeği bildiğine inanırlar. Bu "özel bilgi"ye sahip olma hissi, kişiye üstünlük duygusu verir. "Komploculuk", komplocu bireyi her şeyden haberdar olan bir kahraman olarak yaftalarken, diğer kitleyi uyutulmuş, kandırılmış, şuursuz bir durumda görür.

BİLİŞSEL ÖNYARGILAR VE DOĞRULAMA EĞİLİMİ

İnsanlar, mevcut inançlarını destekleyen bilgilere yönelirken çelişen bilgileri görmezden gelme eğilimindedirler. Sosyal medya algoritmaları da bu eğilimi körükleyerek benzer düşünen insanları bir araya getirip "yankı odaları" yaratmaktadır.

Psikolojik Profil: Kimler Komplo Teorilerine İnanmaya Daha Yatkın?

Araştırmalar, komplo teorilerine inanan bireylerin genellikle daha az eğitimli ve dogmatik olma eğiliminde olduğunu gösteriyor; yüksek düzeyde şüpheci olmalarına karşın, düşük bir güven düzeyine sahipler. Ayrıca, bu kişiler analitik düşünme yerine sezgisel düşünmeyi tercih eder, bağlantı kurma konusunda aşırı aktif olup, olayları değerlendirirken istatistiksel düşünmede sıkıntı yaşarlar.

Bilişsel Uyumsuzluk
Bir komplo teorisini benimseyen bir birey, bu inanç artık kimliğinin bir parçası haline geldiğinden, çelişkili kanıtlarla karşılaştığında, inancı bırakmaktansa kanıtları yeniden yorumlama eğilimindedir.

Batık Maliyet Yanılgısı
Bir komplo teorisine ne kadar fazla enerji ve duygusal yatırım yapmışsanız, o inancı terk etmek o kadar güç hale gelir.

Komplo teorileri, insan psikolojisinin doğal bir yansımasıdır. Bireylerin bu teorilere inanması, evrimsel, bireysel ve toplumsal faktörlerden etkilenmektedir. İran-İsrail "tiyatro" teorisi gibi gerçek trajediler yaşanırken dahi bazı bireyler bu olayları "sahte" olarak algılayabilmektedir. Bu durum, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, bizi basit gerçekçi tespitlerden uzaklaştırdığı için ciddi sonuçlar doğurabilir.

Günümüzde kitle iletişiminin yaygınlaşması ve hızlanması, bu eğilimlerle nasıl başa çıkacağımızı sorgulatmaktadır. Muhtemel cevap eğitim, medya okuryazarlığı ve karmaşık gerçeklerle yaşamayı öğrenmekten geçmektedir. Çünkü dünya, komplo teorilerinin iddia ettiği kadar basit değildir ve bu karmaşıklık ile öngörülemezlik aslında onu daha da ilginç kılmaktadır...