Emine Saydam

Kalbimizdeki eksikliğin sebebi aşkla mı yoksa başka bir şey mi?

Kalbimizdeki eksikliğin sebebi aşkla mı yoksa başka bir şey mi?

İlişkilerde Duygusal Boşluk ve Gerçek Sevgi Arasındaki Farklar

Bir ilişki içerisinde bulunduğunuzda, kendinizi tanıyamaz bir duruma düştüğünüz oldu mu? "Ben ne yapıyorum, bunu hiç istemiyorum ama sanki bunu yapmalıyım" düşünceleriyle baş başa kaldığınız anlar yaşadınız mı? Bu soruların yanıtı maalesef "evet" olabiliyor. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri, bireyin kendisiyle olan bağlantısını kaybetmesidir. Duygusal olarak "boş" ya da "eksik" hissetmesi bu durumu daha da derinleştiriyor.

DUYGUSAL BOŞLUK NEDİR?
Duygusal boşluk, kayıp nedeniyle yaşanan tamamlanmamış yas süreciyle olabileceği gibi, bireyin kendi içsel temasıyla bağlantı kuramaması ya da bunu hiç öğrenememesi nedeniyle de oluşabilir.

Duygusal boşluk yaşayan birey, derin bir anlamsızlık hisseder. Neden bir şey yaptığını bilemeyebilir ya da herhangi bir şey yapma isteği duymayabilir. Çünkü gerçekleştirdiği eylemler ona tatmin sağlamaz. Dış dünyadan bağımsız olarak derin bir yalnızlık duygusu hisseder. Kendi iç dünyasıyla bağlantı kuramamasının yanı sıra çevresiyle de ilişki kurmakta zorlanır. "Ne anlamı var ki?" düşüncesiyle boğuşur. Sürekli hayatta bir şeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Kendini sanki bir yapboz yapıyormuş gibi hisseder ve o yapbozun bir parçasının eksik olduğunu düşünür. Bu durumda birey, tanıştığı "o" kişinin kendisini tamamladığını, uzun zamandır aradığı kişinin o olduğunu ve aşık olduğunu düşünebilir.

DUYGUSAL BOŞLUKLA YAŞANAN İLİŞKİLERİN VE GERÇEK SEVGİYLE YAŞANAN İLİŞKİLERİN FARKI NEDİR?
Sevgi, bireyin içinde var olan doğal bir duygudur. Sevgi eylemi, içsel bir motivasyonla dışa doğru gelişir. Birey, hayatını bir eksiklik hissi ile sürdürmez. Kendini tamamlanmamış hissetmez ve sürekli bir arayış içinde değildir. Ancak, sevgiyle karşılaştığında, kapasitesine uygun olan bir "eşlikçi" olarak kabul edebilir. Duygusal boşluk durumunda ise, bu ilişki tam tersine "tamamlayıcı" bir nitelik taşır.

Sevgi, aynı zamanda keyif almayı da içerir. Birey, zaten keyif aldığı şeyleri, sevdikleriyle paylaşırken, yaptığı şeylerin yanı sıra bu eşlikçinin varlığından da memnuniyet duyar. Burada herhangi bir şey yapmak zorunda değildir. Sevilen kişinin varlığı kendiliğinden bir mutluluk kaynağıdır. Fakat duygusal boşluk yaşayan birey, karşı taraftan bir "kurtarıcı" beklentisi içinde olur ve bu yüzden ilişkiye dair yüksek beklentilere sahip olabilir. Bu durum karşı tarafın varlığının yalnız başına yeterli olmamasına yol açar.

Sevgiyle kurulan ilişkiler, merak ve keşif duygusunu da beraberinde getirir. Her iki taraf da birbirini tanımak, zamanla daha fazla keşfetmek ister. Duygusal boşlukla kurulan ilişkilerde ise merak minimalken, yoğun bir "alma isteği" ön plandadır.

Sevgi, özlem duygusunu beraberinde getirirken; duygusal boşluk üzerine kurulu ilişkiler, yalnızlık korkusunu besler. Birey, karşı tarafa öylesine bağlanır ki, yokluğunda boşluk hissetme derecesi artar.

Özetle; ihtiyaç odaklı duygusal boşluk ilişkileri, zamanla bireyi dışa bağımlı ve çaresiz bir duruma düşürebilir. Bu tür ilişkiler için kendi benliğinden feragat etmek kaçınılmaz hale gelebilir. Ancak sevgiyle tesis edilen ilişkiler, her iki tarafın da yaşamına katkıda bulunur; bireyler, kendileriyle daha derin bir bağ kurarak gelişim gösterir.

Hayatınızda benzer ilişki dinamikleri yaşıyor ve sonrasında kendinizden uzaklaştığınızı hissediyorsanız, bir dışa yöneliş yerine kendi benliğinize bir yolculuk yaparak, ilişkiniz dinamiklerini inceleyebilir ve kendinizle sevgi dolu ve güvenli bir bağ kurmayı hedefleyebilirsiniz. Bu bağı güçlendirmek sizin elinizde!

Unutmayın; içten gelen sevgi, dışarıya yansır. Ne kadar kendinizle bağlantıda olursanız, dış dünya ile de sevgi dolu ve güvenli ilişkiler kurma şansınız artar.