Irkçılığın Kökleri: Doğuştan mı Yoksa Psikolojik Bir Sorun mu?

Evrimsel Psikoloji Perspektifinden Irkçılık
Bir grup bilim insanı, ırkçılığın insanlığın evrimsel geçmişinden kaynaklanan doğal bir eğilim olduğunu iddia ediyor. Evrimsel psikolog Pascal Boyer, bu fenomeni "etkili bir ekonomik stratejinin ürünü" olarak tanımlıyor.
Boyer, bu stratejinin, farklı grupları daha düşük bir statüde tutarak kaynak paylaşımını reddetme mekanizmasına yol açtığını öne sürüyor. Yani, atalarımızın hayatta kalmalarını tehlikeye atarak başkalarıyla kaynak paylaşmasının mantıklı olmadığı düşüncesi ön planda.
Başka bir görüş ise, ırkçılığın zaman ve enerji tasarrufu amacıyla gelişmiş olabileceğini dile getiriyor. Farklı etnik gruplarla etkileşim veya ilişki kurmak, sosyal normların farklılıkları nedeniyle daha fazla uyum çabası gerektiriyordu. Bu durum, insanları “dış gruplarla maliyetli etkileşimlerden kaçınmak” için onları farklı türler olarak görmek zorunda bıraktı.
Ancak bu evrimsel teorilere bazı uzmanlar temkinli bir yaklaşım sergiliyor. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerine ait veriler, küçük gruplar ve bol kaynaklar nedeniyle yiyecek veya su paylaşma konusunda dışlama gerekliliğinin bulunmadığını gösteriyor. Ayrıca, antropolojik veriler, tarih öncesi insan topluluklarının birbirleriyle etkileşimde bulunduğunu, evlilik yaptıklarını ve grup üyeliklerinin değişken olduğunu ortaya koyuyor. Savaşların nadir olması ve belirgin bir bölge savunmasının eksikliği, bu görüşü destekleyen diğer unsurlar arasında yer alıyor.
Irkçılık Psikolojik Bir Sorun Olabilir mi?
Psikoloji alanındaki bazı araştırmalar, önyargılar ile zayıf psikolojik dayanıklılık arasında bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Güvensizlik, saldırganlık ve sağlıksız sosyal ilişkilerle bağlantılı bu durumlar, genellikle travmatik veya güvensiz bir çocukluk dönemine dayandırılıyor. Farklı araştırmalar, zor zamanlarda insanların daha önyargılı hale gelme eğiliminde olduğunu ve ırkçılıkla kaygı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösteriyor.
Genel olarak, insanlar kendilerini güvensiz hissettiklerinde, ulusal veya etnik kimliklerine daha fazla bağlanma eğilimindedir. Bu kimlik aidiyeti, bireyin özsaygısını ve kimlik duygusunu güçlendirerek kaygı ve belirsizlikle başa çıkmasını sağlıyor.
Irkçılığı tetikleyen sosyal ve ekonomik faktörler oldukça mühimdir. Ancak araştırmalar, ırkçılığın büyük ölçüde psikolojik bir savunma mekanizması olarak öne çıktığını göstermektedir: Bireyin içsel güvensizlikleri ve kaygıları, onu bir gruba aidiyet aramaya ve diğer grupları dışlamaya yönlendirmektedir.
Bu bakış açısına göre, ırkçılık psikolojik sağlıksızlığın bir belirtisi olarak kabul ediliyor. Sağlıklı bir kimlik duygusuna ve içsel güvene sahip olan bireyler genellikle ırkçı eğilimler göstermiyor. Çünkü benliklerini dış gruplarla rekabet içerisinde tanımlama ihtiyacı hissetmiyorlar.
Psychology Today dergisinde yer alan bir haberde, "Irkçılık insan doğasının bir parçası değildir, yalnızca bir sapmadır." ifadesi dikkat çekiyor. Ayrıca, "ırk" kavramının bilimsel bir temele dayanmadığı vurgulanıyor. Genetik veya biyolojik açıdan insanları "ırklara" ayırmak mümkün değildir; tüm insanların kökeni Afrika’ya dayanmaktadır ve zamanla farklı iklim ve çevrelere uyum sağlayarak fiziksel farklılıklar geliştirmiştir.