Murat Çağrı

Hegel'in İzleri: Düşüncelerin Gölgesinde

Hegel'in İzleri: Düşüncelerin Gölgesinde

Hegel'in Düşünceleri ve Modern Siyaset

Hegel, 200 yıl önce yaşadığı dönemde, devletin toplumun kontrolünü sağlayan bir akıl olması gerektiği görüşünü savunuyordu. Ona göre, insanların istediklerini yapmasına ve çoğunluğun iradesinin baskın olmasına dayanan bir demokrasi, er ya da geç bir kaosa yol açmaktaydı. Bu nedenle Hegel, yönetimde "halkın/kişilerin keyfine" güvenmek yerine, kurumsal aklın önemine vurgu yapıyordu.
Günümüzde Washington'a baktığımızda, dünyanın en güçlü ekonomisinin merkezinde Amerika Merkez Bankası, kısaca "Fed" olduğu görülüyor. Teorik olarak bağımsız, siyasetten uzak bir şekilde yalnızca enflasyon ve finansal istikrarla ilgilenmesi gereken bir kuruluş olmasına rağmen, durum pratikte böyle değil. Donald Trump göreve geldiğinde, bu bağımsız kurumu rüzgar gibi etkisi altına almaya başladı.
Hegel'in işaret ettiği "çoğunluğun keyfiliği" riski, modern bir biçimde bizimle birlikte. Halkın seçtiği liderlerin kısa vadeli çıkarları, kurumların uzun vadeli rasyonel kararlarını gölgeleyerek etkisini artırıyor.
Piyasalardaki genel beklentilerin yüksek sesle dile getirildiği güncel durumda; Fed'in Eylül toplantısında faiz indirimine gitmek zorunda kalacağı öngörülüyor. Bunun nedeni yalnızca ekonomik veriler değil, aynı zamanda siyasi baskıların bu kararı kaçınılmaz hale getirmesidir.
TRUMP'IN ÇAĞRISI
Trump'ın mesajı oldukça net; "Faizi indirin, ekonomi büyüsün, herkes kazanmasını sağlasın." İlk bakışta kulağa hoş gelse de; ev kredilerinin ucuzlaması, borsa artışları ve düşük işsizlik gibi olumlu yanları yanında, enflasyonun hazırda bekleyen bir problem olduğu gerçeği de var.
Fed Başkanı Jerome Powell ve ekibi, bu ağır baskının tam ortasında yer alıyor. Enflasyon kontrol altında olmasına rağmen, tarife belirsizliği, üyelerin faiz indirim kararı almasını istemekte tereddüt yaratıyor. Trump'ın etkisi büyüdükçe Fed'in karar verme konusundaki isteksizliği artıyor. Çünkü direnmek, aynı zamanda siyasi bir çatışmaya da meydan okumak anlamına geliyor.
Fed'in baskı altında kaldığı açık bir durum. Siyasetin etkisi, verilerin öneminin önüne geçmiş durumda. Yani Hegel’in ifadesiyle, kurumların aklı değil, çoğunluğun arzuları galip geliyor.
HEGEL'İN GÖRÜNTÜSÜ
Eğer Hegel yaşasaydı, muhtemelen "Devlet aklını halkın günlük taleplerine teslim etmeyin." derdi. Ancak şu anki tablo, Washington'da "siyasetin aklı" galip geliyor gibi görünüyor.
Hegel, halkın soyut egemenliğine karşı kurumsal aklın savunusunu yapmıştı. Günümüzde Fed’in yaşadığı baskı, onun bu endişelerini kanıtlar nitelikte. Demokratik irade, kurumsal bağımsızlığı zayıflatırken, kısa vadeli popülist yaklaşımlar, uzun vadeli istikrarın önüne geçiyor.
Kısacası, Eylül ayındaki Fed toplantısı sadece bir faiz kararı olmayacak; aynı zamanda kurumların mı yoksa siyasetin mi ön planda olduğunu da gözler önüne serecek.
Hegel’in hayaleti, bize kulak verdiğinde hatırlatıyor: "Kısa vadeli coşkunun bedeli, uzun vadeli kaosla sonuçlanır.”