İbrahim Uysal

Deniz, kıyıyı süslerken o, harika bir sanat eseri yaratıyor!

Deniz, kıyıyı süslerken o, harika bir sanat eseri yaratıyor!

Tarih ile Modern Sanatın Buluşması: Mehmet Türkçelik

Çocukluğundan beri deniz kıyısından topladığı ağaç ve taş parçalarına ilgi duyan Mehmet Türkçelik, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi tarafından 2020 yılında "yaşayan insan hazinesi" olarak tanıtıldı. Türkçelik, emekliliğine kısa bir süre kala yörede "çatuk" olarak bilinen dallardan hediyelik ürünler yapmaya başladı.

Zamanla bu alandaki yetkinliğini artıran Türkçelik, Filyos beldesindeki Tios Antik Kenti çevresinde, Milattan Sonra 2. ile 13. yüzyıllar arasına tarihlenen batık gemilerden denize vurmuş amfora parçalarını kolyeye dönüştürmeye karar verdi. Yaklaşık 3 bin yıl önce yazmış bir Likya şiirinde geçen, "Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın ve göreceksin ki binlerce yıl öteden, parmak izlerimiz değecek birbirine" dizeleri Türkçelik'i derinden etkiledi. Geçmişten gelen izleri taşıyan amfora taşlarını işleyerek hikayesi olan kolyeler haline dönüştüren Türkçelik, her bir ürünle geçmişin izlerini bugüne taşıyor; bunları beldeye turistik amaçla gelen ziyaretçilere hediye ediyor.

"KENDİ KENDİME GELİŞTİRDİM"

Mehmet Türkçelik, AA muhabirine verdiği röportajda, belde içinde bir antik kent bulunduğunu ve batık gemideki amfora parçalarının kıyıya vurduğunu belirtti. Yaptığı kolyelerin kendisi için özel bir anlam taşıdığını aktaran Türkçelik, "Düşünebiliyor musunuz? İki bin yıl önce birisinin elinin değdiği bir şey, günümüzde sizin boynunuzda. Bu olağanüstü bir durum," şeklinde konuştu. Bu nedenle ürünlerini yaparken duygusal bir süreçten geçtiğini vurguladı.

Türkçelik, 3 bin yıl önce yazıldığı tahmin edilen Likya şiirinin dizelerine atıfta bulunarak, "Burada 'gün gelecek ellerim ellerine değecek' diyor. Gerçekten de eller birbirine değiyor. Yani oyduğu şeyler, yaptığı parçalar iki bin yıl sonra bizim üzerimizde, boynumuzda," ifadelerini kullandı. Oyma sanatına olan tutkusunun ilkokul döneminde başladığını ve bu süreçte Kızılderili totemleri yaptığını belirten Türkçelik, kimseye eğitim almadığını vurguladı. "Zaten eğitim istemiyor ki. Eğer içinde bir sanatçı ruhu ya da güzel bir şeyi görme arzusuna sahipsen, o zaman bir şeyler üretmek için ilham alıyorsun," dedi.

Eserlerini plan yapmadan, süreç içinde kendi kendine şekillendiğini ifade eden Türkçelik, amforaların yanı sıra sahilden topladığı dal parçalarını da işlediğini aktardı.

Türkçelik, malzemelerin şekillerinin yaptığı ürünleri oluşturma sürecine katkı sağladığını belirterek, "Ağaç seni yönlendiriyor. Ağaçla dostça bir ilişki kuruyorsun. 'Beni fazla zorlama, yoksa kırılırım,' diye mesaj veriyor. Bu yüzden ben onu zorlamadan, dostça anlaşarak işliyorum," şeklinde konuştu. Prof. Dr. Serpil Oppermann'ın kendisine "deniz heykeltıraşı" demesiyle kimliğini bulduğunu hatırlayan Türkçelik, artık kendisine bu misyonu yüklediğini söyledi.

Aynı zamanda yaptığı ürünlerden para kazanma kaygısı taşımadığını dile getiren Türkçelik, "Üretiyorum, ardından birisine hediye ediyorum. Bu ürünler deniz tarafından atılmış. Bunun nasıl bir hal aldığına dair düşünceler içinde oluyorum. Ancak bunları satmayı kendime yediremiyorum," diyerek hislerini aktardı. "Evladımı başkasına evlatlık verme gibi bir duygu içindeyim. Parayla bir dert tasamız olmadığından, istediğimiz gibi üretim yapabiliyoruz," diyerek topluma katkı sağlamayı önemsediklerini belirtti.

Atölyesine gelen çocuklar hakkında da bilgi veren Türkçelik, "Bana, 'Bir şeyler yapabilir miyiz?' dediklerinde, 'Tabii ki gelin,' yanıtını veriyorum. Onların hayal gücü, benimkinden çok daha geniş. Bazen ben onlardan ilham alıyorum," ifadeleriyle sürecin keyfini paylaştı.