Atilla Türkoğlu

Ahlakın Durumu: Kayboldu mu, yoksa beklemede mi?

Ahlakın Durumu: Kayboldu mu, yoksa beklemede mi?

# Ahlaki Tutumlar ve Dolandırıcılıkla Mücadele

“Dolandırıcılar 'yurt dışında iş imkanı' vaadiyle … kişiyi kandırıp yaklaşık X milyon lira dolandırdı. Yakalanan dolandırıcı, mahkemeye sevk edilirken 'Neden yaptınız?' sorusunu soran gazetecilere 'İnsanlar aptalsa ben ne yapayım? Ben yapmazsam başkası yapar' yanıtını verdi.”
Bu ve benzeri durumlarla sıkça karşılaşıyoruz. Sadece bu tür bireysel dolandırıcılıklar değil, toplumsal düzeyde de başka bağlamlarda ahlaka aykırı tutumların artış gösterdiği algısı var.

Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar

AHLAK NEDİR?
Ahlak, bireylerin davranışlarını uygun ya da uygun olmayan şekilde değerlendirilmesinde esas alınan ilkelerdir. Bu çerçevede ahlak, doğru ve yanlış, iyi ve kötü davranışları, bireyler arası ilişkilere dair kuralları, adil hareket etme biçimlerini ve toplumsal normları kapsar. Ahlaki tutum, insan doğasında var olan ve öğrenimle pekişen, toplum düzeninin sürdürülebilmesi için gerekli olan bir uzlaşıdır. Ancak ahlak, insanı insan yapan unsurlardan biri olmasına rağmen, nasıl oluyor da ahlaki değerler bir kenara bırakılarak hırsızlık, istismar, kötü muamele, rüşvet, sahtecilik gibi olumsuz davranışlar sergilenebiliyor?
AHLAK NASIL BOZULUR?
Bu durumun psikolojik boyutunu anlamak için en açıklayıcı kuramlardan biri, ünlü bilişsel davranışçı psikolog Albert Bandura’nın geliştirdiği Ahlaki Kopuş (Moral Disengagement) teorisidir. Bandura’ya göre, normal şartlar altında merhametli ve ahlaki değerlere bağlı bireyler bile, belirli psikolojik mekanizmaların etkisiyle ciddi etik ihlallere veya korkunç suçlara ortak olabilirler. Bu kuram, bireylerin davranışlarını nasıl meşrulaştırdıklarını ve ahlaki sorumluluklarından nasıl uzaklaştıklarını anlamamıza yardımcı olur.
AHLAKİ KOPUŞ NEDİR?
Ahlaki kopuş teorisine göre insanlar, yaşamları boyunca geliştirdikleri ahlaki normlar sayesinde davranışlarını düzenlerler. Normal şartlarda bu iç denetim mekanizması, zararlı davranışlardan kaçınılmasını sağlar. Ancak ahlaki kopuş (yani bu normların askıya alınması) durumu ortaya çıktığında, bu iç denetim mekanizması geçici olarak devre dışı kalır ve birey, normalde kabul etmeyeceği davranışlar sergileyebilir.
Ahlaki kopuş, kişinin ahlaki değerlerini tamamen terk etmesi değil, belirli durumlarda bu değerlerin etkisinin seçici olarak askıya alınması anlamına gelir. Bu süreç genellikle otomatik olarak gerçekleşir ve birey, davranışlarını meşrulaştırmak için çeşitli bilişsel yöntemler kullanır.
AHLAKIN ASKIYA ALINMASININ SEKİZ DÜZENEGİ
Bu teori, ahlaki kopuşun sekiz temel mekanizma aracılığıyla gerçekleştiğini öne sürer:
1. Ahlaki Haklılaştırma
Bu mekanizmada zararlı davranışlar, yüce ahlaki değerlere hizmet ettiği iddiasıyla meşrulaştırılır.
Örneğin sınavda kopya çeken bir öğrenci, "Zaten herkes kopya çekiyor, ben çekmeseydim başkaları benden yüksek alırdı. Ev ortamım çalışmaya uygun değil, fırsat eşitliği yok, ben kopya çekerek fırsat eşitliğini sağlıyorum" diyerek davranışını savunur.
2. Örten Etiketleme
Zararlı eylemler, gerçek doğalarını gizleyen daha yumuşak, sevimli terimlerle ifade edilir.
Savaş ya da terör eylemleri “adaleti sağlama” veya “kötülüğü cezalandırma” olarak adlandırılırken, sivil kayıplar “zorunluluk” veya "tali hasar" olarak nitelendirilebilir.
3. Kötüyle Kıyaslama
Kişi veya grup, kendi zararlı davranışlarını daha kötü örneklerle karşılaştırarak, görece masum göstermeye çalışır.
Örneğin, bir şirket yöneticisi çevreye zarar veren atıkları yasadışı bir şekilde suya boşaltırken, "Evet, bu doğru değildi ama en azından X şirketi gibi zehirli kimyasalları denize dökmüyoruz. Onların yaptığı daha kötü" diyerek kendini savunur.
4. Sorumluluğu Aktarma
Zararlı davranışların sorumluluğu üst makamlara veya dış koşullara atfedilir.
Örneğin, bir ebeveyn çocuğunun başka bir çocuğa zorbalık yaptığını öğrendiğinde, "Çocuğumun böyle davranması öğretmenin ona yeterince ilgi göstermemesiyle ilgilidir. Disiplin yok, ben ona her şeyi öğretmiştim" diyerek sorumluluğu diğerlerine yükler.
5. Sorumluluğu Seyretme
Grup halinde gerçekleştirilen zararlı davranışlarda sorumluluk, üyeler arasında paylaşılır ve böylece bireysel suçluluk hissi azalır.
Örneğin, bir işyerinde önemli bir proje teslim tarihine yaklaşırken, herkes durumun ciddiyetinin farkında olmasına rağmen kimse müdahale etmez. Herkes içinden, "Bu sadece benim sorumluluğum değil, diğerleri de bir şeyler yapar" ya da "Ekipte çok sayıda kişi var, biri halleder" düşüncesiyle durumu geçiştirir. Sonuçta proje yetişmez ve başarısızlık olur.
6. Sonuçları Çarpıtma veya Görmezden Gelme
Zararlı davranışların neden olduğu gerçek zarar küçümsenir veya tamamen göz ardı edilir.
Bir fabrika maliyetleri düşürmek için atıklarını arıtmadan doğrudan suya boşaltırken, çevre denetçileri geldiğinde fabrika sahibi, "Bu atıkların çevreye ciddi zararı yok. Su zaten kendini temizler, bu kadar az atıkla ne olabilir ki? Abartıyorlar" diyerek eylemlerinin olumsuz sonuçlarını küçümser.
7. İnsanlıktan Çıkarma
Mağdurlar, insan dışı varlıklar olarak görülür ve bu nedenle onlara karşı yapılan eylemler normalleştirilir.
Örneğin, sosyal medyada belirli bir etnik ya da dini gruba yönelik nefret söylemlerinde bulunanlar, o kişileri "teröristler" ya da "pislikler" gibi aşağılayıcı terimlerle adlandırarak, onlara karşı ayrımcılığı ve şiddeti meşrulaştırır.
8. Suçu Mağdura Atma
Zararlı davranışın sorumluluğu, mağdura yüklenir.
Örneğin, ülkemizde kadına yönelik şiddet vakalarında failler "O beni kızdırdı", "Yemek yapmadı", "Söz dinlemedi" gibi ceza bulmaktansa, mağduru suçlayarak kendilerini savunmaya çalışmaktadır.
NE YAPILMALI?
Daha ahlaki bir dünya, daha güzel, yaşanası ve mutlu bir yaşam sunar. Kötülüğün nasıl işlediğini anlamak, onu durdurmak ve daha barışçıl, adil ve etik bir dünya oluşturmak için önemli bir adımdır.

Psikoloji bilimi, kötülüğün sıklıkla canavarca niyetlerden kaynaklanmadığını, sıradan insanların kendi ahlaki denetimlerini farkında olmadan askıya aldığını ifade etmektedir. Bu mekanizmalara karşı uyanık kalarak, her bireyin ahlaki davranışının hem kendisi hem de insanlık için en iyi yol olduğunu fark ederek birlikte daha aydınlık bir geleceğe yürüyebiliriz. Aksi takdirde, karanlıkta kalmaya ve geçici kazanımlarla kendimizi kandırmaya devam ederiz.