ABD Medyasında Şok İddia: İran'ın Nükleer Programına Destek!

İsrail ve İran Arasındaki Savaşta Ateşkes Belirsizliği Devam Ediyor
İsrail ve İran arasında 12 gün süren çatışmalarda sağlandığı belirtilen ateşkesin geleceği hakkında belirsizlikler sürerken, ABD medyası, ABD ve İsrail’in hedefindeki İran’ın nükleer programında ABD’nin rolüne odaklandı.
The New York Times (NYT) gazetesinin haberine göre, İran’ın başkenti Tahran'daki Araştırma Reaktörü, özellikle sembolik bir önem taşıyor. 1960'lı yıllarda dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından "Barış için Atomlar" programı çerçevesinde İran'a gönderilen bu reaktör, ekonomilerini modernize etmeye ve Soğuk Savaş döneminde Washington ile yakınlaşmaya istekli ülkelerle nükleer teknoloji paylaşma amacı taşıyordu.
Uzmanlara göre, bu reaktör günümüzde İran'ın uranyum zenginleştirmesine katkıda bulunmuyor. Ancak Pakistan gibi bazı ülkelerin, “İran’ın nükleer silah kapasitesinin eşiğine” gelmesinde en az ABD kadar etkili olduğu ifade ediliyor. Gazetenin değerlendirmesine göre, Tahran'daki reaktör, nükleer teknolojinin İran’a kazandırılması açısından bir “sembol” niteliği taşıyor.
“BARIŞ İÇİN ATOMLAR” PROGRAMI NASIL DOĞDU?
Eski bir silah kontrol yetkilisi, İran’ın nükleer programını sınırlamak amacıyla ABD ile yürütülen müzakereler hakkında, “İran’a bir başlangıç kiti verdik… O dönemlerde nükleer yayılma konusunda pek kaygılı değildik. Bu nedenle nükleer teknoloji transferinde seçici davranmadık. Başka ülkeleri de nükleer alanda destekledik” sözleriyle konuyu değerlendirdi.
ABD’nin “Barış için Atomlar” girişimi, Eisenhower’ın Aralık 1953'te Birleşmiş Milletler'deki konuşmasıyla hayata geçti. Dönemin ABD Başkanı, Sovyetler Birliği ile nükleer silah yarışının tehlikelerine dikkat çekmiştir. Eisenhower, bu tür yıkıcı bir teknolojinin daha iyi anlaşılması gerektiğini vurgularken, nükleer enerjinin sırlarının paylaşılmasının ve yapıcı amaçlarla kullanılmasının önemine işaret etti.
Bazı tarihçiler, Eisenhower’ın bu hamlesinin ardında, ABD’nin devam eden nükleer silahlanmasını gizleme amacının yattığını belirtmektedir. Eisenhower, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasını geliştiren ünlü bilim insanı J. Robert Oppenheimer’den de etkilenmişti.
İRANLI BİLİM İNSANLARI ABD’DE EĞİTİM ALDI
Gazete, Eisenhower yönetiminin bu programı, “küresel Soğuk Savaş satranç tahtasında stratejik pozisyonlar kazanma yolu” olarak gördüğünü belirtiyor. İran’ın yanı sıra İsrail ve Pakistan da bu projede yer aldı; bu ülkelere bilim, tıp ve enerji gibi barışçıl amaçlar için nükleer bilgi ve ekipman sağlandı.
ABD'nin 1967 yılında İran’a bir araştırma reaktörü sağladığı dönemde, İran’ın başında Şah Muhammed Rıza Pehlevi vardı. Pehlevi, 1953'te CIA destekli bir darbe ile İran’a gelmişti ve İsviçre’de eğitim almış bir liderdi. “Barış için Atomlar” programının ardından, Pehlevi nükleer program için milyarlarca dolar bütçe ayırarak, ülkesinin enerji bağımsızlığını hedeflemiştir. Bu süreçte, İranlı genç bilim insanları Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) özel nükleer eğitim programlarına katıldı.
1970'lerde kendi nükleer programını genişleten İran, Avrupa ile de işbirlikleri geliştirdi. Pehlevi, 1974 yılında Fransa’nın başkenti Paris’i ziyaret ederek, burada Fransa'dan beş nükleer reaktörün satın alınması konusunda milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştır.
“BU, ABD’NİN YARDIMININ BİR SONUCU DEĞİL”
NYT’ye göre, İran’ı 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı imzalamaya ikna eden de ABD’dir. Ancak bu dönemde, Washington’da Pehlevi’nin niyetine dair endişeler artıyordu. Carter yönetimi, 1978 yılında İran’ın sekiz Amerikan reaktörü satın almasını öngören anlaşmanın revize edilmesini talep etti. Yeni anlaşma ile İran’ın ABD tarafından sağlanan nükleer reaktör yakıtını nükleer silahlar için kullanmasına yönelik yasaklar getirildi.
Bu reaktörler İran’a asla teslim edilmedi ve 1979 yılında İran İslam Devrimi ile birlikte Şah’ın yönetimi sona erdi. Humeyni liderliğindeki yeni irade, ilk başta nükleer programla ilgilenmese de, 1980’li yıllarda Irak ile sekiz yıl süren savaş sonrasında nükleer enerjinin önemini yeniden değerlendirdi. İran, nükleer programını bu defa doğuya, Pakistan’a yönlendirdi. Pakistanlı bilim insanı Abdul Qadeer Khan, İran’a santrifüj tedarik etti.
Bill Clinton ve Barack Obama dönemlerinde Beyaz Saray’ın üst düzey nükleer danışmanlığı görevinde bulunan Gary Samore, İran’ın santrifüj edinmesinin nükleer programını küresel bir kriz haline getirdiğini belirtmektedir. Samore, İran’ın zenginleştirme programının ABD yardımlarına dayalı olmadığını, İranlıların santrifüj teknolojisini Pakistan’dan alarak geliştirdiğini ifade etmiştir. Ancak bu santrifüjler, yıllar önce ABD’nin oluşturduğu nükleer tesisat tarafından kullanıma sunulmuştu.