Damla Cesur

60 Yıl Önce Doğmuş Bir Ada: Doğanın Kendi Kendini Yenileyişinin Harika Örneği!

60 Yıl Önce Doğmuş Bir Ada: Doğanın Kendi Kendini Yenileyişinin Harika Örneği!

Surtsey Adası: Doğanın Eşsiz Laboratuvarı

Bilim insanları, Kuzey Atlas Okyanusu'nda yer alan ve insan müdahalesi olmaksızın yaşamın nasıl şekillendiğini gözlemleme imkanı sunan Surtsey Adası'nın eşsiz bir fırsat yarattığını dile getiriyor. Volkanik kökenli bu ada, ekosistemlerin oluşumu ve evrimi üzerine gerçekleştirilecek araştırmalar için doğanın en değerli laboratuvarlarından birini oluşturuyor.

The Guardian'a konuşan uzmanlar, Surtsey'in zaman içindeki dönüşümünün, çevrelerin onarımıyla ilgili önemli dersler sunduğunu ifade ediyor.

Surtsey'in Doğuşu

Surtsey, 1963 yılının Kasım ayında, İzlanda'nın güney açıklarında meydana gelen deniz altı volkan patlaması sonucunda gün yüzüne çıktı. İlk olarak patlamayı fark eden, Ísleifur II adlı balıkçı teknesinin mürettebatı oldu.

Günün erken saatlerinde gördükleri devasa duman sütununu, yanan bir gemi zannederek paniğe kapılan balıkçılar, gün ışığında denizden yükselen kül bulutları ile karşılaştıklarında bir volkanik patlama yaşandığının farkına vardılar.
Patlamanın ardından günler geçtikçe su yüzeyinde bir kara parçası belirmeye başladı. İlk sabah 10 metreye ulaşan yükseklik, bir gün sonra 40 metreye kadar ulaştı.

İki ay içerisinde yeni kara kütlesi, 1 kilometreden fazla bir alanı kapladı ve en yüksek noktası 174 metreye çıktı.
Adanın ismi ise İskandinav mitolojisindeki ateş devi Surtr'dan esinlenerek Surtsey olarak belirlendi. Volkanik faaliyetler, yaklaşık iki yıl içinde sona erdi.

Koruma Altına Alınması

İzlanda Doğa Bilimleri Enstitüsü'nden coğrafyacı Olga Kolbrún Vilmundardóttir, The Guardian'a yaptığı açıklamada, olayın son derece nadir olduğunu aktardı. Vilmundardóttir, "Bu tür bir durumun bu bölgede 3 ila 5 bin yıl aralıklarla yaşandığını" ifade etti ve yeni oluşan adaların büyük çoğunluğunun hızla deniz tarafından aşındığını belirtti.

Adanın bilimsel değerinin farkına varan İzlanda hükümeti, 1965 yılında Surtsey'i koruma altına aldı. O günden itibaren adaya yalnızca bilim insanları ve sınırlı sayıda gazetecinin sıkı denetim altında girmesine izin verilmektedir.

Aynı yıl araştırmacılar, yaşamın ilk izlerine ulaştı: anakaradan deniz akıntıları ile taşındığı düşünülen bir deniz turpu bitkisi. Vilmundardóttir, "Surtsey’e 1964'te giden ilk bilim insanları, deniz kıyısında tohumlar ve bitki kalıntıları bulunduğunu gördü. Kuşlar bile adaya gelip durumu anlamaya çalışıyordu. Hâlâ patlamaların sürdüğü bir dönemde ilk bitkiyi tespit ettiler, bu son derece hızlıydı" şeklinde konuştu.

Martıların Adada Fark Yaratması

Başlangıçtaki düşüncelere göre, adada öncelikle alg ve yosunların tutunacağı, ardından toprağın oluşmasını sağlayarak daha karmaşık bitki türlerine zemin hazırlayacağı düşünülüyordu.

Ancak bu aşama atlandı ve bazı bitkiler doğrudan volkanik kayalarda tutunmayı başardı.

Doğa Bilimleri Enstitüsü'nün botanik bölümü direktörü Pawel Wasowicz, asıl ekolojik dönüşümün 1980'lerin başında sırtlı martıların adada yuva yapmaya başlamasıyla gerçekleştiğini söyledi. Martıların dışkılarıyla getirdiği tohumlar ve besinler, bitki örtüsünü hızla zenginleştirdi.

Wasowicz, "Bu durum, oldukça şaşırtıcı. Darwin döneminden beri biyologlar, kuşların yalnızca etli meyveli bitki tohumlarını taşıyabileceğini düşünüyordu. Ancak Surtsey’deki bitkilerin hiçbirinin etli meyvesi yok. Adadaki tohumların neredeyse tamamı, martıların dışkısıyla taşınmıştır" diye ifade etti.

Son yıllarda gri foklar da adanın biyolojik çeşitliliğine katkıda bulundu. Surtsey'i katil balinalardan korunmak için güvenli bir alan olarak kullanan fokların dışkılarındaki azot zengini besinler, adanın gelişen ekosistemini daha da güçlendiriyor.

Bilim insanlarına göre Surtsey, doğanın tahrip olduktan sonra toparlanmasının tek bir doğrusal yolda ilerlemediğini ve pek çok bazen beklenmedik faktörün bu süreci etkilediğini göstermektedir.
Ancak araştırmacılar, okyanus dalgalarının gri fokların üreme alanını aşındırmaya başladığı ve bu alanın yüzyıl sonuna kadar tamamen kaybolabileceği konusunda uyarıyor.

Buna rağmen, Surtsey'in mirasının kalıcı olacağı vurgulanıyor. Ada, savaş, kirlilik ya da sanayi gibi etkilere maruz kalmış bölgelerin onarımı için kıymetli bir örnek teşkil ediyor.

Wasowicz, "Doğaya yeterince alan tanındığında, her zaman geri dönüş yolunu bulur; çoğu zaman bu süreç beklediğimizden daha hızlı ve yaratıcı olabilir" ifadelerini kullandı.

Vilmundardóttir ise Surtsey’in koruma altına alınmasını İzlanda’nın insanlığa sunduğu önemli bir hediye olarak nitelendirdi ve ekledi:
"Ana karada insan etkisi her yerde hissedilirken, Surtsey’de kendimi doğanın içinde gibi hissediyorum. Duyduğunuz tek ses kuşların cıvıltıları."